Düşünürken yukarı baktığımızda neye baktığımızın önemi yoktur. İster üstümüzde gökyüzü olsun ister tavan olsun, bir boşluğa kitlenebiliriz çünkü bunu yapmadaki amacımız bambaşkadır.
Hatta bu durumun nedeni, 1800’lerden beri merak konusu oldu ve araştırmalar yapıldı. Duyunca “Gerçekten çok mantıklıymış!” diyeceğiniz sebebini açıklayalım.
Araştırmalar, 1890’larda başladı.
Amerikan psikolojisinin usta isimlerinden William James, göz hareketleri ile algılanan bilişsel aktivite arasında olası bir ilişki fark etmişti. Derin düşüncelere daldığımızda dış dünyadan kopma söz konusuydu. Düşünürken yukarı bakma hareketimizi de şu şekilde ifade etmişti:
“Hatırlamaya ya da düşünmeye çalıştığımda söz konusu göz hareketleri çevreye yönelik olmak yerine, çevreden içeriye doğru geliyor ve bir nevi dış dünyadan çekilme hissi veriyor. Tespit edebildiğim kadarıyla bu duygular, uykumda bende meydana geldiğine inandığım gibi göz bebeklerinin fiili olarak dışarıya ve yukarıya doğru yuvarlanmasından kaynaklanıyor ve fiziksel bir şeyi sabitleme eyleminin tam tersi ortaya çıkıyor.”
James’in de belirttiği gibi, bir şeyi düşünmeye çalışırken dış dünyadan çekilmeye çalışıyoruz.
Düşünürken sağa ya da sola baktığımızda dikkatimizi dağıtacak pek çok şeyle karşılaşabiliriz ancak bir tavana veya gökyüzüne baktığımızda dikkatimizi dağıtabilecek en fazla ne olabilir ki? Maksimum uçak geçer, onun da yarattığı ses dikkat dağıtıcı değildir.
Ayrıca uçak, helikopter gibi seslerin beynimizde işlenmesi için çok fazla aktif düşünce gerekmez. Yani sesleri algılamak dışında fazla bir eleştirel düşünme sürecine girmeyiz.
Masaya oturup çalışmaya başlayacağımızda bile duvarda veya masanın üstünde dikkat dağıtıcı unsurların olmasından rahatsız oluruz. Aynı şekilde, bilişsel bir süreç gerektiren düşünme eyleminde de dış uyaranları ortadan kaldırmak için yukarı bakarız.
Özetleyecek olursak düşünürken otomatik olarak yukarı bakıyoruz çünkü dikkatimizi dağıtabilecek unsurları çevremizden uzaklaştırmak istiyoruz.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: